İyi günde, kötü günde yanınızda kim varsa sevgiliniz O’dur

İyi günde kötü günde yanınızda kim varsa sevgiliniz O’dur. Hayattaki en önemli şey ise iyisiyle kötüsüyle sizi kabul eden insanların çevrenizde olması.

Sevgililer Günü yaklaştıkça etrafta bir panik havası… Sevgililer, en orijinal hediyenin peşinde helak olurken Aslıhane’ye uğrayıp biraz soluklanmak istiyorlar. Hediye arayışlarını adeta bir safari turu gibi anlatmak ve pek tabii en güzel hediyenin kendilerinin seçtiğini belirtmekten de geri kalmıyorlar. Bu güruhun içinde en eğlencelileri ise Sevgililer Günü için hazırlık yapan kadınlar arasında yaşanan diyaloglar…

 

  • Saçlarını yaptıracaksın ama yaptırdığın hiç belli olmayacak. Böyle sanki toplantıdan çıkmışsın da gelmişsin gibi.
  • En iyisi nude makyaj. Arabada baktın lüks bir yere gidiyorsunuz kırmızı ruju hemen aynada yapıştırırsın, olur biter.
  • Siyah giy, siyah. Nereye gidersen git kurtatır siyah elbise. Hem yüzük falan gelirse fotoğrafta da patlar yüzü.
  • Şimdi bu kutunun içinden kutuya sarılı not çıkacak, notun sarılı olduğu kutudan da kol düğ Nasıl ama, iyi fikir değil mi? Böyle matruşka gibi.
  • Camdan takip et. Baktın gömlek - kravat var üstünde hemen giyersin topukluları canım, ne olacak.

 

Öyle hummalı bir hazırlık var ki, erkekler şu diyalogları bilseler kendi soylarını lanetleyip dünyayı terk ederler. Kadın dediğin varlık, her türlü olasılığı anında hesaplayan özel bir yeteneğe sahip, kabul edelim. Erkeklerin üç haftada düşünüp planladığı organizasyonu bir kadın, en yakın arkadaşlarıyla iki saatte hazırlayabilir, hatta vakitten tasarruf edip kuaföre bile gidebilir. O yüzden en iyi fikri ve hediyeyi bulduğunu iddia eden erkekleri dinlerken içten içe gülüyorum, ne yalan söyleyeyim. Tabii bu gözlemler ve kulak misafirliğim tamamen kendimi oyalamak için, neden derseniz geçen bahsetmiştim; Merve, Seda ve ben Anti Valentine’s Party’e gidiyoruz, hatırlamışsınızdır.

 

Bizde de telefon trafiği bitmiyor. Merve ne giyeceğine karar verememiş whatsapp’tan fotoğraflar atıp fikir danışıyor. Seda bir taraftan ağlamaktan şişen gözlerine çay banyosu yaptığını anlatıyor, Merve ona çok iyi bir kapatıcı öneriyor. Seda, apartman görevlisinin kızını kapatıcı almaya gönderiyor, kız yanlış ton almış, bu sefer oturup ona ağlıyor. Aslıhane’nin tuvaletini bir kadın gasp ediyor, önce korkup başına bir şey geldi zannediyoruz. Meğer makyaj yapıyormuş, tuvaletten çıkınca tanımadığımız için hala içerde kadın kaldı zannediyoruz.

Merve ve Seda “ne giyeceksin” diye beni sıkıştırıyor. Tayt - kazak diyorum, kıyamet kopuyor. Merve dükkandan kaptığı elbiselerle Aslıhane’ye dalıyor. Bir taraftan kahve yapıyorum, bir taraftan Merve’nin üstüme tuttuğu elbiselere yorum yapmaya çalışıyorum sonunda bir elbiseye sırf Merve’den kurtulmak için “tamam” diyorum. Merve başarısını kutlarcasına karşımda sırıtıyor. İyice çıldırıyorum. Yani öyle bir gün ki evlere şenlik denir ya, evet işte aynen öyle! Neyse bir şekilde bu hengameyi atlatıyoruz ve partiye doğru yola çıkıyoruz. Takside bir sukunet… Sanırsınız şu saate kadar güzellik uykusundaymışız, hazırlanıp yola çıkmışız.

 

Partinin olacağı eve sonunda varıyoruz. Merve hemen bizi birileri ile tanıştırıyor, uzaktan ona seslenen birisine sevinç çığlıkları atarak yanımızdan uzaklaşıyor. Seda’yla birbirimize bakıp evin diğer tarafına ilerliyoruz. Hemen birer içki alıyoruz balkona doğru yürüyoruz. Seda fırsattan istifade ilk içkilerimizle bir selfie yapmayı ihmal etmiyor. Sevgililer Günü hashtag’iyle bir fotoğraf koymazsa olmazmış. Ona da tamam diyorum ve etrafı incelemeye koyuluyorum.

Erkekler gayet günlük giysiler tercih etmişken kadınların tercihleri gittikçe iddialı bir hal alıyor. Demek Sevgililer Günü’nde sevgilin varken makyaj yaptığın, kuaföre gittiğin belli olmayacak hatta siyah elbise ile yetineceksin ama sevgilin yoksa kuaföre gitmek de, trend elbiseler giymek de, makyajın kralını yapmak da serbest! Seda ile birer içki daha almaya gidiyoruz. Ne içsek acaba diye düşünürken çılgın ev sahibi gülerek bize kokteyl isimlerini sayıyor; Muhittin çok çılgındır, kivili alerjiniz yoksa tavsiye ederim. Necati de greyfurtlu, biraz yüz buruşturur ama kırışıklıktan kim korkar, Hasbi votka - elmalı, ağır gelmez derseniz onu da yapabilirim. Şubataj ise gecenin bombası! 14 Şubat’ı sabote edenler için ideal, resmen sabotaj içinde ne ararsanız var, ne dersiniz?

 

Seda bir anda “ben Şubataj istiyorum” diyor. Gözlerim yerinden çıkıyor, karışmak da istemiyorum ama gecenin sonunu düşündükçe kaygılarım artıyor. Ben oyumu Hasbi’den yana kullanıyorum ve müziğin yükseldiği dakikalara millet kendini bırakırken Seda’nın itirafları sırayla gelmeye başlıyor. İtiraflarına geçmeden önce size birkaç detay vermek isterim.

Seda ile arkadaşlığımız çok eski yıllara dayanıyor. Aynı mahallede büyüdük, benim ailem onun ailesinin yanında çok sıradan kalırdı. Bizimkiler arada kavga eder, küserdi. Annem anneanneme gider bir hafta yok olurdu, babam bir haftanın sonunda köşedeki çiçekçiden bir kolaj yaptırır anneannemin kapısını çalardı. Sonra hiçbir şey olmamış gibi eve dönerlerdi. Böyle zamanlarda Seda bizimkileri hayretle izlerdi. Çünkü onun ailesinde böyle şeyler olmazdı. Her daim şık giyinen annesi akşam yemeği için ayrı, öğle yemeği için ayrı elbise seçerdi. Hatta bazen giysilerini masa örtüleri ile takım yaptırdığını dahi düşünürdüm. Masada sergilerden, siyasetten, spordan, müzikten konuşulur en kaliteli şarap şişeleri sohbete eşlik ederdi. Bilindik aileler yemeğe gelirdi, gazetede gördüklerimizden hani. Geç saatlere kadar gülüp eğlenir, Zeki Müren ile sonlandırırlardı geceyi.

 

Sosyal demokrat babam balkonda kitabını okurken eğlencelerine söylenir, Zeki Müren çalmasına sevinirdi. Annem ise meyve soymaya devam eder, babama sinirle bakıp “Sen gülmüyorsun diye iki kahkahayı çok görme millete” diye inceden söylenirdi. Sonra bir gün bu kahkahalar son buldu. Seda’nın babası annesinden ayrıldı ve kendinden 22 yaş küçük sekreteriyle evlendi. Seda’nın bu evlilikten Mete isminde bir kardeşi oldu. Annesi sofralara küstü, evde geceliğiyle etrafa söylenip eski eşine beddualar eden bir kadına dönüştü. Hatırlıyorum, o dönemlerde Seda “geceleri annemi evin içinde konuşurken duyuyorum Aslı, çok korkuyorum” demişti. Çok geçmeden Seda’nın annesinin bedduaları tuttu… Seda babasını kaybetti. Okulu bitirmek üzereyken Mert ile tanıştı, babasının ölümünden sanırım 6 ay sonra da nişanlandı.

 

Mert onun için bir kurtuluş olmuştu, Seda’ysa Mert için bir çıkış… Sıradan bir çocuktu Mert. Çalışkandı ama hayat ona çok seçenek sunmamıştı. Babasından hatrı kalır bir mirasa sahip olan Seda, Mert’in piyangosu oldu. O çok istediği işi kurdu, belki çalışarak 20 yılda taşınabileceği ev ona düğün hediyesi olarak geldi. Seda’nın çevresi sayesinde kendince statü atladı, doktorasını tamamladı, üstüne bir de kitap yazdı. Mert bu kadar başarıyı anlaşılan o ki kaldıramadı… Hatta sorsanız “bu kadar şeyi tek başıma, bileğimin hakkıyla yaptım” diyecek kadar fütursuz olabilir. İnsanoğlu işte beşer şaşar diye boşuna dememişler. Seda ise sessiz bir kontrat imzalamış gibi Mert’in başarılarını sanki hiç katkısı yokmuş gibi anlattı, durdu. Ben hiçbir zaman “Seda bir dakika, kime ne anlatıyorsun” demedim, demem de. Ama bu son yaşanan hadise Mert’in bendeki kredisini bitirdi, ne yalan söyleyeyim. Seda da bunun farkında olacak ki konuya direkt girdi.

 

  • Biliyor musun Aslı, sen yıllarca beni eleştirmeden yanımda olan tek kişisin. Hiçbir tercihimi ayıplamadın, karışmadın, hatta yeri geldi aynı fikirde olmasak bile destekledin. Mert ile ilgili bugüne kadar bana tek bir kötü cümle dahi kurmadın ama ben ne düşündüğünü biliyorum. Haklısın. Baştan beri biliyordum, sadece o evde annem gibi çıldırarak yaşlanmak istemedim. Meğer kendi ellerimle cehennememi kurmuşum, bilemedim. Tıpkı Şubataj gibi işte, hayatıma en büyük sabotajı ben yaptım. İşin daha da kötüsü ne biliyor musun? Ben Mert’e hiç aşık olmadım, hem de hiç… Sanırım hiç aşık olmadım hayatımda. Annem gibi olmaktan kaçarken meğer onun gibi olmaya ne çok yaklaşmışım… Şimdi bu bataklıktan çıkmam lazım, yanımda olur musun?

 

Seda ile birbirimize sarılıp öylece kalakaldık. Merve uzaktan bizi gördü, koşarak geldi ve bize kocaman sarıldı. Çok konuşmaya gerek yoktu, birbirimizin yanında olduğunu bilmek ve koşulsuz arkadaşlığı hissetmek yetti… Gece evde aynaya bakarken yüzümdeki gülümseme her şeyi açıklıyordu. Aşık olabilirsiniz, evlenebilirsiniz, kocaman hatalar yapabilirsiniz hatta yanlış yaptığınızı bile bile aynı hatayı üstüste de yapabilirsiniz ama bu hayattaki en önemli şey ise iyisiyle kötüsüyle sizi kabul eden insanların çevrenizde olması… İşte bu hayattaki en büyük sevgiliniz onlar… Onları kaybetmeyin.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

No more pages to load

No more pages to load

googletag.pubads().definePassback('/184585439/out_of_page', [1, 1]).display();