
Bahar Kahvaltısı
Hayattaki en büyük yatırım aile ile saatlerce süren bir Pazar kahvaltısıdır… Önce taze ekmek kokusu sarar etrafınızı… Rüyanızın en tatlı yerinde sizi gülümsetir. Güneş odaya çoktan dolmuştur, sıcaklığıyla ben buradayım dercesine içinizi ısıtır. Ev halkı yavaş yavaş uyanırken gülüşme sesleri gelir uzaktan… İşte o an, saf mutluluktur.
Yavaşça yataktan doğrulurken doğa sizi selamlar kuş sesleriyle, ağaçlar şarkılarını mırıldanır yapraklarından damlayan güneşin keyfini çıkarırken… Ve tüm bu muhteşemlik bir Pazar günün izleridir hayatımızda. Anne mutfakta kahvaltıya son dokunuşlarını yaparken seslenir “kahvaltı hazır” diye… Dalından yeni düşmüş domatesler saf
zeytinyağla dans ederken, peynirin en parlak, en lezzetli köşesi size göz kırpar. İstemsiz
gülümsersiniz herkes masaya toplanırken, çünkü bugün Pazar’dır. Çayın demi sıcak suyla
buluşunca başlar keyfin en güzeli…
Taze ekmeğin köşesiyle kızarmış ekmek kapışır. Önce hangisinden tatsam diye düşünürsünüz. Köy tereyağı ikisi de benim için olur dercesine masanın en güzel yerinde ellerinizin ona uzanmasını bekler. Siyah zeytin tüm zarafetiyle sofradaki yerini alırken, yeşil zeytinin ekşiliği sizi cezbeder. Çocuklar ev yapımı reçelin keyfini taze kaymakla çıkarırken minik serçeler ekmeğinize ortak olmak için çoktan sofraya konmuştur. Ailedeki her bireyin gözlerinin içine baktığınızda anlarsınız bugünün yerine başka hiçbir şey konmayacağını, etrafınızı huzur kaplar…
Pazar kahvaltısı işte bu kadar değerlidir, çünkü aile ile geçirilen en özel andır. Bu yüzden şaşırırım Pazar gününe gazete ve kahve ile başlamayı tercih edenlere… Ya elindekinin kıymetini bilmiyordur ya da elinde hiçbir şey yoktur derim içimden. Hele ki baharı kucakladığımız, güneşin içimizi ısıttığı, arada yağmurların göz kırptığı bu günlerde kim bahçeye kurulan upuzun sofrada yapacağı bir aile kahvaltısına hayır diyebilir ki sorarım size?
Eskiden, çok eskiden, yani ben küçükken tüm ailenin toplandığı hafta sonlarımız olurdu. Gençken bu toplaşmalardan sıkıldığım da olurdu, itiraf edeyim. Ama şimdi sorsanız o günleri şu yaşımda geçirdiğim bir haftayla takas ederim; yeter ki o uzun, o huzur dolu sofrada yerimi alayım… Anneanneler, teyzeler, dayılar, halalar, amcalar sofranın etrafına doluşur, güle oynaya kahvaltı edilirdi. Hele ki anneannemizin yaptığı el açması böreği bir kere görebilirdiniz, tabak hemen boşalırdı. Mevsiminde yapılan reçellerden yansıyan parlaklık gözünüzü alırdı. Dayım enişteme takılır, halam teyzeme nispet yapar, annem amcamla takışırdı. Yine de mutlu kalkardık o sofradan. Elden ele tabaklar toplanır, közde kahve için büyükler yarışırdı.
Zaman geçtikçe sofradaki tabaklar bir bir azaldı. Kahkahalar yerini buruk tebessümlere bıraktı. El açması böreğin yerini pastaneden alınan börek aldı, uzun lafın kısası o nasıl geçtiğini anlamadığımız zaman, sofranın da tüm ahengini kendine sakladı. Tereyağın keyfi kaçtı, zeytinin rengi soldu, domatesler GDO’lu, çaylar da poşet olunca o sofralar kurulmaz oldu.
Baharı karşıladığımız bu günlerde Aslıhane’nin bahçesini açmaya başladım. Köşedeki çiçekçiden aldığım rengarenk çiçekleri masalara bir bir bıraktım. Gönül istiyor ki bahçedeki tüm masaları birleştirip upuzun bir sofra kurayım, Aslıhane’nin tüm müdavimlerini bir araya toplayayım. Şöyle keyfince bir kahvaltı hazırlayayım. Hem onlar gazete ve kahve ikilisini öğleden sonraya bırakır, hem de ben birbirini tanımayan yeni ailemi birbirleriyle tanıştırırım.
Her gün öğle kahvesine gelen amca, aşkın ve evliliğin ne olduğunu Seda’ya anlatsın mesela… Kocaman laptop’larla her iş çıkışı kahve eşliğinde rapor yapan ikiliye Emel Hanım iş hayatının acımasız gerçeklerini kızlarla paylaşsın, mahallenin delisi Apo aslında en akıllısının kendi olduğunu ispatlasın, hiçbir zaman gerçek bir kahvaltı sofrası görmemiş olan Merve, yılların vazgeçilmez modası ile tanışsın… Olmaz mı? Bence çok güzel olur ne dersiniz?
Bu arada hoş geldin bahar, bize güzel sofralarda eşlik et, mutluluğunu; arada estirdiğin meltemle üzerimize bırak…
No more pages to load
No more pages to load